26 Kasım 2015 Perşembe

Binbir Gece Masallarına Yolculuk: Marakeş, Fas


Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken, ben ninemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken... Çok uzak gibi görünen ama aslında o kadar da uzak olmayan bir diyarda tıpkı bize benzer insanlar yaşarmış. Bu diyara ulaşmak kuş uçuşu dört saat, yaşanan maceraları anlatmak ise bir ömür sürermiş. 


Günlerden bir gün, iki gezgin kadın Arap ve Berberilerin yaşadığı, uçsuz bucaksız çölü, emsalsiz baharatları ve pazarları ile ünlü bu diyarı keşfetmek için yola çıkmış. Güz mevsiminin kendini iyiden iyiye hissettirdiği bir vakitte çıktıkları yolculuğun ilk durağı sinema filmi ile ünlü Kasablanka'ymış.  Öğelden hemen önce okyanus kıyısındaki bu ünlü kente varmışlar varmasına ama Kasablanka'da hiç vakit geçirmeden "tekrar çal Sam" diyerek ilk gelen trenle Marakeş'e doğru yollarına devam etmişler. 

Tren onları dolambaçlı yollardan, Atlas dağlarını, yüksek binalı şehirleri, damsız evli köyleri ve uzun nehirleri geride bırakarak masallar diyarı, kırmızı şehir Marakeş'e ulaştırmış. Marakeş'e vardıklarında artık gece vaktiymiş ve dolunay gecenin karanlığında usul usul parlamaktaymış. Dolunayın ışığının tek rakibi Marakeş'in eski şehrinin kalbinde, Jamaa El Fna meydanından yayılan ışıkmış. Meşhur meydanda kimler yokmuş ki; yılan oynatıcıları, ağzından ateş çıkaran cambazlar, maymun gezdiren çığırtkanlar, binbir renkli ürünleri ile satıcılar, baharat kokulu sokak yemekleri ile kebapçılar ve daha neler neler...

Unesco Dünya Mirası listesine giren Meydan; Jamaa El Fina

Gezginler şehre ayak basar basmaz büyülenmişler lakin o kadar yorgun düşmüşler ki meydanın keşmekeşinden bir an önce uzaklaşıp Marakeş'in dolambaçlı sokakları arasından gezi boyunca konaklayacakları Riad Magi'ye ulaşıp kendilerini derin bir uykunun kollarına bırakmışlar.  

Ertesi sabah uyandıklarında bir de ne görsünler; meğerse kaldıkları Riad* tıpkı bir cennet bahçesiymiş. Kahvaltılarını kah avluda, portakal ağacının gölgesinde, kah terasta kuşların seslerini dinleyerek yapmışlar. Kocaman kapılı odalarında atlas yorganlara sarılıp uyumuş, hem yediklerinden hem de tanıştıkları insanların dostluğundan oldukça memnun kalmışlar. 

Riad Magi'nin avlusu ve devasa portakal ağacımız...

Riad'daki tüm odalar avluya açılıyor

Marakeş'te geçirdikleri üç günün ikisinde sokakları keşfetmiş ve pazarı dolaşmışlar. Yine de ne sokakların ne de pazarın tadına doymuşlar. Her sabah seher vakti başlayan macera hava kararana kadar sürmüş. Gezginler, sokaklarda bolca kaybolmuş, adına "Abbara" denilen geçitlerden ve küçücük kapılardan geçerek turuncunun, pembenin, yeşilin ve mavinin izini sürmüşler. 


İlk günün sabahında yolları sokakta oynayan çocuklar ile kesişmiş. Onların rehberliğinde turist kafilesinden uzaklaşarak ve nereye gittiklerini katiyen bilmeyerek ara sokaklardan bir tabakhaneye ulaşmışlar. Tabakhaneye yaklaştıklarında burunlarına bir demet nane tutarak, bu kez en tepeden izlemişler şehrin suretini. Tabakhane; biri Berberilere, diğeri Araplara ait iki kısımdan oluşmaktaymış. Dumanı tüten derilerin tabaklanmasını izledikten ve ilk alışveriş deneyimlerini yaşadıktan sonra yollarına devam etmişler. 


Tabakhanelere giriş yasak, en yakın mesafe ancak bu kadar :)

Tabakhaneden biraz ilerleyince yolları bir kilimcinin dükkanına düşmüş. Bu kez de kaktüs ipeğinden yapılma renk renk kilimlerin büyüsüne kapılmışlar. Kilimci diğer tüm satıcılar gibi onları gülümseyerek karşılamış ve birer bardak büyülü iksir olan olan Viski Berberi** ikram etmiş. Bu büyülü iksir nanenin kaynatılması, bal ve safran ile karıştırılmasıyla yapılan eski bir iksirmiş ve gelen müşterilerin dükkana çakılıp kalmasını sağlarmış. Öyle ki Viski Berberi'den bir yudum alan amansız bir pazarlığın içinde düşer, daha ne olduğunu anlamadan elinde poşetlerle ve hiç aklında olmayan şeyleri satın almış çıkarken bulurmuş kendini. 


Bu diyarda tüm ürünler fiyatlardan azadeymiş. Fiyat satıcının ve alıcının halet-i ruhiyesine, alıcının nereden gelip nereye gittiğine, satıcının nasıl konuştuğuna ve gülümsediğine göre değişir, Viski Berberi'lerin biri gidip biri gelirken pazarlık en çetin şartlarda her iki taraf da mutlu bir şekilde ayrılana kadar sürermiş. Öyle ki, satıcı her defasında alıcıya "mutlu musun?" diye sorar ve eğer alıcı "mutlu değilim" derse pazarlık kaldığı yerden devam edermiş. 

Pazarda neler yokmuş ki; baharatlar, yünler, babuçlar, el dokuması kilimler, cüzdan ve çantalar, camdan şişeler, ince kenarlı gümüş işlemeli bardaklar, lambalar, kokular, tütsüler ve daha neler neler... Pazar tezgahları tüm albenisi ile sıralanırken kahve kokusu yeni tabaklanmış deri kokusuna karışır, bir çığırtkanın sesi yankılanırmış yan sokaktan.

Gel zaman git zaman gezginlerin pazar macerası devam ededursun akşama doğru karınları acıkmış ve çok methedilen restoran Pepe Nero'yu aramaya koyulmuşlar. Neyseki gezginlerin yaşadığı dönemde teknoloji çok gelişmişmiş de yollarını google haritası marifetiyle kolaylıkca bulmuşlar. Tıpkı kaldıkları Riad gibi restoran da bir cennet bahçesiymiş. Restoranın ağır demir kapısı meydanın karmaşasından bir vahaya açılıyormuş adeta. Avlusunun ortasında havuzu ve ağaçların altındaki masaları ile özenli mi özenli bir restoranmış burası. Yemekleri çok lezzetli, çalışanları çok güleryüzlüymüş. Gezginler kendilerini arka odadan gelen ud sesine bırakarak, huzur içinde yemişler yemeklerini. Hatta sadece yemek yemekle kalmamışlar güleryüzlü, hoş sohbet garsonla arkadaşlık etmişler, şehrin güzelliğinden ve geldikleri ülkeden konuşmuşlar. Gezginler fark etmişler ki bu diyarda yaşayan insanlar gezginlerin geldiği ülkede yaşananlardan pek de haberdar değilmiş. Bilakis geldikleri ülkenin zalim hükümdarı bu diyarda bir kahraman, bir kurtarıcı olarak anılmaktaymış. Dilleri döndüğünce yaşadıkları zorlukları ve hükümdarın zalimliklerini anlatmaya çalışmış, zorbalıktan, ülkeyi ele geçiren haramilerden dert yanmışlar. Sohbet gecenin karanlığıyla beraber koyulaşmış ve en nihayetinde herkes mutlu ayrılmış. 

Bir pizzacı izlenimi veren ama son derece şık bir İtalyan restoranı olan Pepe Nero...

Günün ağarmasıyla birlikte gezginler bu kez dağ yollarına vurmuş kendini. Develerle değil belki ama güzel bir transit araçla Atlas dağlarına gitmişler. Az gitmişler, uz gitmişler dere tepe düz gitmişler, yol üzerinde bir Berberi köyüne varmışlar. 

Atlas dağlarının yamaçları Berberilerin temel yaşam alanlarını oluşturuyor...

Berberi köyünü ziyaret ettikten sonra bu kez argan yağının hikayesinin peşine düşmüşler. Argan bitkisi sadece Fas'ta yetişen şekli şemali bademe benzeyen bir bitkiymiş. Bu bitki toplanır, değirmenden geçirilir, yağı çıkarılır ve bitkinin geri kalan posası da kozmetik ürünlerinin yapımında kullanılırmış.  


Yolculuk bu kez onları Atlas dağlarının içinde akıp giden bir şelale kenarına düşürmüş. Teke gibi dağ taş tırmandıktan sonra su kenarında mola vermişler. O gün günlerden kuskus günüymüş ve bu fırsatı kaçırmamışlar. Bir tabak kuskusa 70 dinar vermemek için münakaşa etmişlerse de gün en nihayetinde güzel geçmiş ve mutlu mesut Riad'larına geri dönmüşler. 


Marakeş'in en gizli güzelliklerinden biri de dillere destan bahçeleriymiş. Gezginler, vakit darlığından dolayı her bahçeyi gezemeseler de en ünlü bahçelerden biri olan Majorelle bahçelerini keşif fırsatı bulmuşlar. 


Rivayet o ki, bu mistik bahçe bir zamanlar Fransız ressam Jacques Majorelle tarafından tasar edilmiş. Bahçe, dev bambular, dünyanın dört bir yanından toplanan bitkiler ve binbir çeşit kaktüsle bezeliymiş. Neden sonra 1980'li yıllarda Yves Saint Laurent ve Pierre Berge'e satılan bahçenin çehresi değişmiş. Bahçe 2011 yılında vakfa dönüşmüş. 


O gün bugündür çivit mavisi diye anılan mavinin adı da Majorelle mavisi olmuş.


Gezginler çok gezmiş, az yorulmuş, yorulunca kuskus yemiş, tajin yemiş, nane çayı içip ferahlamış. Dere tepe tırmanmış, ayakları şişmiş yine de hiç şikayet etmemişler. Yeri gelmiş sohbet etmiş keyiflenmişler, yeri gelmiş portakal ağacının gölgesinde susup dinlenmişler. Beş günün sonunda geldikleri yöne doğru aynı trenle Kasablanka'ya varmışlar. Seyahatleri burada bitmiş belki ama bu Afrika diyarının tadı, baharat kokulu sokakları, mavinin binbir tonu rüyalarını süslemeye devam etmiş.

Gökten üç elma düşmüş, biri anlatıcının, biri hikayemizin kahramanlarının diğeri de siz okuyucuların başına...

* Riad: Eski konakların restore edilmesi ile oluşturulan, odaların tümünün tek bir avluya baktığı butik otellere verilen ad. Fiyatları değişkenlik gösterse de otellerden daha pahalı değil. Fas'ın dokusunu hissetmek adına mutlaka Riad'da kalın derim.

** Viski Berberi: Müslüman ağırlıklı bir topluluk olan Fas'ta içki ikramı yasak olduğu için Berberi viskisi olarak bir bardak nane çayı ikram ediliyor. Bence tadı en iyi viskilerden kat kat daha güzel :))

Marakeş'in renkli sokakları...

Gitmeden önce yapılması gerekenler: Fas ülkeye girişte vize istemiyor. Geçerli bir pasaportunuzun olması yeterli ancak pasaport kuyruğu ekseriyetle çok uzun oluyor ve yavaş işliyor. Bu sürede yaklaşık 1-2 saat bekleme süreniz olduğunu bilerek planlama yapın. Biz THY ile Kasablanka üzerinden Marakeş'e trenle gittik ve çok keyifli bir yolculuk oldu. Tren biletleri online olarak alınamıyor ama tren istasyonuna gittiğinizde alabilirsiniz. 


Bütçe: Biz indirimli uçak bileti alarak gittik. Seyahat giderleri, konaklama ve yeme içme dahil toplam 2000-2500 TL arası bir bütçe ile 5 gün geçirdik. Marakeş'te fiyatlar yaklaşık Türkiye ayarında.

Ne yenilir, ne içilir? Fas mutfağı bize çok benziyor. Gerek et ürünleri gerekse sebze anlamında birçok alternatif var. Genel olarak temiz bir ülke. Rahatlıkla sokak satıcılarından da alışveriş yapabilirsiniz. Nane çayını içmeden dönmeyiniz :)

Ne alınır? Pazarlarda çok fazla alternatif var. Biz özellikle renk renk babuçlara vurulduk. Deri ürünleri çok çeşitli ve kaliteli. Pazarlık yapmazsanız satıcılar çok bozuluyor. Pazarlık, alışveriş esnasında sohbet etmenin çok önemli bir parçası. Pazarlara akşamüstü çıkarsanız satıcılar yorulmuş oluyor ve ürünleri daha az pazarlık yaparak ve daha ucuza alabiliyorsunuz. 

Godot'u beklerken...







7 yorum:

Unknown dedi ki...

Tek solukta, sanki oradaymisim gibi okudum. Masalsi anlatim çok etkileyici olmuş. Parmaklarina yüreğine sağlık Ebrucum :)

Unknown dedi ki...

Tek solukta, sanki oradaymisim gibi okudum. Masalsi anlatim çok etkileyici olmuş. Parmaklarina yüreğine sağlık Ebrucum :)

Unknown dedi ki...

Çok teşekkürler Nurcum, beğendiğine çok sevindim :))

Unknown dedi ki...

Bu güzel hikayeyi geç okuduğum için şimdi daha çok üzüldüm. Ne kadar akıcı ve tutkulu olmuş. Kendimi sizinle hissettim baharat kokularının olduğu sokaklarda. Fotoğraflar çok renkli ve güzeller, diline sağlık....

Unknown dedi ki...

Sağol Nurcanım, Fas'a yine gideceğiz mutlaka, beraber gideriz bir dahakine :))

Selin Gürel dedi ki...

Sarhoş etti beni bu yazı :) Şu an uçak biletlerine bakıyorum.

Unknown dedi ki...

ha ha :)) işte duymak istediğim sözler :)